19 Mart 2010 Cuma

Irak Seçimleri: Sonun Başlangıcı, Başlangıcın Sonu

Şanlı Bahadır Koç ajp1914@yahoo.com - 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 19 Mart 2010

Hükümet kurma sürecinde ittifakların iç uyumu test edilecek ve liderlerin kendi gruplarına ne kadar hakim oldukları ortaya çıkacaktır. Mevcut parti ve ittifaklardan kopmalar olması sürpriz olarak görülmemelidir. Önümüzdeki dönemde şaşırtıcı bazı u dönüşlere, “boşanmalara”, “mantık evliliklerine” ve “evlenmeden beraber yaşamalara” tanıklık edebiliriz.

Irak’ta katılımın % 62 olduğu seçim sonuçlarına nüanslardan arınmış bir şekilde kabaca bakıldığında Sünnilerin büyük ölçüde birlik içinde oldukları, Şiilerin laik/dinci diye bölündükleri ve Kürtlerin ise içeride ayrıştıkları ama dışarıya karşı birliklerini korudukları görülmektedir. Oyların yaklaşık % 80’i sayıldığında toplam oy sayısında çok az farkla da olsa Allavi’nin, çıkarılan milletvekili sayısında Maliki’nin, birinci olunan eyalet sayısında ise yine Maliki’nin (7) liderliğindeki grupların önde olduğu görülmektedir. Onu Allavi (5) ve dinci Şiiler (3) ve Kürtler (3) takip etmektedir. Başkent Bağdat’taki önemli üstünlüğü ve hükümet kurulana kadar geçecek aylarda başbakanlığı sürdürecek olması Maliki’ye başbakanlık yarışında avantaj getirebilecek faktörler arasındadır. Ama bu dönemde güvenlik durumunda kötüleşme yaşanırsa bu kartların tersine dönme ihtimali de olabilir.

Seçim sonrasındaki en önemli soru elbette Iraklı politikacıların bir yanda değişik etnik ve dini gruplar arasında, öte yanda merkez ile çevre arasındaki güç ve kaynak dağılımı, enerji gelirlerinin paylaşımı, güvenliğin sağlanması, Kerkük ve temel hizmetler gibi meselelerde gerekli uzlaşmaları sağlayıp sağlayamayacağıdır. Ülkede kazananın her şeyi almadığı, kaybedenin kendini tamamen dışlanmış hissetmediği, bakanlıkların “çiftlik” olarak görülmediği hesap veren bir “demokrasi” tamamen imkansız değildir. Ancak seçimden sonra Irak’ta siyaset çok kutuplu olmalıdır. Gücün çok büyük ölçüde Şiilerin tekelinde olması ülkenin acemi demokrasisinin sağlığı ve hatta ve bütünlüğü açısından sakıncalı olabilir. Önümüzdeki dönemde işgalden sonra iktidardan büyük ölçüde dışlanan Sünnilerin tekrar siyasi sürece eklemlenmeleri gerekmektedir. Bu grubun on yıllar ve hatta yüzyıllarca ülkeyi yönettikten sonra bir kez daha hükümetin dışında kalması sağlıklı olmayabilir. Ama onların da “o eski altın günlerin” geride kaldığını kabullenmeleri ve sayıları oranında etki ve güce razı olmaları gerekmektedir. Iraklı Kürtlerin de bu ülke dışında bir gelecekleri olmadığını ve kendilerinin ülke siyasetinin geçici ve sınırlı değil kalıcı ve tam bir oyuncusu olduklarını düşünmeleri gerekir.

Seçim sonrası dönemle ilgili aşağıdaki türden bir dizi önemli sual cevap: Hükümeti kimler kuracak ve başında kim olacak? Dışarıda kimler kalacak? Hükümet kurma sürecinde ve sonrasında şiddet artacak mı? Kurulacak hükümet gerekli yasalar konusunda uzlaşarak ve irade göstererek bunları Meclisten geçirebilecek ve uygulayabilecek mi? Ülke bir çok genç demokrasinin ölümünü hazırlayan yolsuzluk ve ahbap-çavuş ilişkileri batağından kurtulabilecek mi? Mevcut ittifaklar ve liderler seçim sonrası dönemde birlikteliklerini ve güçlerini ne ölçüde koruyabilecekler? Irak siyasetinde kısmi kimliklerin ötesinde Iraklılık kimliğini vurgulayan, federalizmi genel bir prensip olarak kabul etmekle beraber bunun merkezkaç eğilimleri güçlendirecek şekle bürünmemesini savunan unsurlar güçlenecek ve beraber çalışabilecek mi? Ülke üzerinde İran ve ABD arasındaki güç mücadelesi hangi şekiller alacak? Irak güvenlik güçleri ABD varlığı olmadan ülkenin güvenliğini sağlayabilecek seviyeye gelebilecekler mi?

ABD Yönetimi SOFA anlaşmasına göre tüm askerlerini çekmesi gereken 2011 sonrasında bile Irak’ta 30-40 bin civarında asker tutmaya devam etmek isteyebilir. Obama’nın kendisi çekilmek istiyor gibi görünmekle beraber yönetim ve askeri-sivil bürokrasi içinde sınırlı sayıda askerle de olsa kalma yanlısı olanların varlığı bilinmektedir. Bu askeri varlığın, a) İran’ın ülkeyi kontrol etmesi ihtimaline karşı, b) ülkenin tekrar 2007’deki gibi bir iç savaş ve kaos ortamına dönmesine karşı, c) Kürtler için, d) petrol için, e) bölgesel güç projekte etmek için ve f) psikolojik olarak, “bütün ödenen bedeller boşuna mıydı?” sorusuna cevap verebilmek için gerekli olduğu düşünülebilir. Hatta bu arada “bazı Amerikalıların” kalmalarını mümkün ve gerekli kılacak ortamı yaratmak için çaba harcama ihtimali bile vardır. ABD’nin artık Irak’ta çok az kayıp veriyor oluşu da kalmaya devam etme yönündeki eğilimleri güçlendirmektedir. Elbette Amerikan askerlerinin varlığının devamı Irak Hükümetinin ve Meclisi’nin onayını gerektirecektir. Irak’ta yapılan seçim sonuçları, hükümetin ve meclisin kompozisyonu, başka birçok şeyin yanında yukarıdaki konu nedeniyle de önemlidir.

Hükümet kurmak için tek bir parti ve ittifakın yetmeyeceği gibi iki ittifakın bir araya gelmesinin yeterli olacağı da şüphelidir. Öte yandan hükümet kurma sürecinde ittifakların iç uyumu test edilecek ve liderlerin kendi gruplarına ne kadar hakim oldukları ortaya çıkacaktır.Mevcut parti ve ittifaklardan kopmalar olması sürpriz olarak görülmemelidir. Örneğin, Yüksek Konsey ile Sadrcılar arasındaki beraberliğin devam etmesi kolay olmayabilir. Sadr grubunun beklenenin üzerinde performans göstererek 40 civarında milletvekili çıkarması halinde ittifakı içinde daha başat bir konuma geleceği, ISCI ile aralarında Irak’ta merkezi otoritenin gücü gibi konulardaki görüş ayrılığının belirginleşeceği ve bu durumda ISCI’nın Sadr’ın kesin şekilde karşı olduğu Maliki grubuna yanaşabileceği tahminleri yapılabilir.

Hükümetin kurulması sürecinde partiler ve ittifaklar için daha fazla milletvekili çıkarmak kadar potansiyel ortaklar ve liderler arasındaki elektrik ve kimya da önemli olacaktır. Irak hemen herkesin “kırmızı çizgileri”, derin antipatileri ve “kötü anıları”nın olduğu bir ülkedir. Bu dönemde partiler ve ittifaklar karşılıklı antipatilerini göz ardı etmeyi, program uyuşmazlıklarını uzlaşarak aşmayı, seçim kampanyasında bazı söylediklerini unutmayı başaramazlarsa hükümet kurma süreci beklenenden de uzun ve sancılı olabilir. Önümüzdeki dönemde şaşırtıcı bazı u dönüşlere, “boşanmalara”, “mantık evliliklerine” ve “evlenmeden beraber yaşamalara” tanıklık edebiliriz.

ŞİİLER

2007 sonrası dönem daha önceki 4 yılla kıyaslanamayacak kadar daha az kötüydü. Tüm kusur, eksiklik ve hatta kabahatlerine rağmen Maliki’nin bunda payı ve hakkı vardır. Maliki’nin kararlı ve otoriter tarzı ve/veya imajı güvenliğin arttığı dönemde uzun süredir kaos ve iç çatışma yaşayan Iraklılardaki istikrar ve güçlü lider arayışına cevap gibi görünmüştür. Ama bu durum bazı kesimlerde de diktatörlük, güvenlik devleti ve tek adamlık endişelerinin doğmasına neden olmuştu. Diğer gruplara kıyasla aslında iç uyumu en yüksek grup Maliki’nin Kanun Kuvveti ittifakıdır çünkü esas gövdesini Başbakan’ın Dava Partisi oluşturuyor. Ancak bu gerçeğe rağmen Maliki ile “sorunlu” o kadar çok Iraklı siyasi grup ve politikacı var ki, bazı gözlemciler hükümet kurmak için ortaklarının mevcut Başbakanı kenara itme ihtimalinden bile bahsedebiliyorlar.

Allavi, ittifakı içindeki Sünni Arap ve Türkmen unsurlar nedeniyle Kürtlerle ittifak yapması ilk bakışta en zor olacak lider olarak görülmektedir. Bu durum ilk başta bir Maliki-ISCI-Kürt ittifakını akla getirmektedir. Sadr grubu ile Allavi liderliğindeki Sünni ağırlıklı ittifakı beraber hareket edebilmeleri ve yanlarına küçük bazı partileri de almaları halinde Maliki ve Kürtler arasındaki potansiyel ittifaka karşı bir şansa sahip olabilirler. Ancak nihai sonuçlar belli olmadan bu tür faraziyelerin aritmetik şansı ve siyasi fizibilitesi hakkında kesin ifadeler kullanmak risklidir. Yukarıda da belirtildiği gibi Irak siyaseti çarpıcı sürprizlere açıktır ve hatta hükümetin kurulabilmesi önemli ölçüde beklenmedik ortaklıklara bağlıdır.

Büyük oranda fakir Şiilerden oy alan Sadr güneyde ve Bağdat’taki Sadr Şehri’nde etkilidir. Sadr Maliki’ye düşmandır çünkü Maliki orduyla Basra’da ona bağlı milislerin üzerine yürümüştü. Çelişkilerle dolu bir lider olan Sadr işgale en çok karşı çıkan Şii liderdi, ama Sünnilere en fazla saldıran Şiiler de (Bedr Tugayları ile beraber) onun milisleriydi. Muktada’nın hareketi üzerindeki kontrolünün derecesi tartışmalı olabilir. Kendisi hem Iraklılık vurgusu yapmakta, Irak milliyetçiliğine oynamakta ama öte yandan da İran’da yaşamaktadır.

Sadrcılar son dönemde Sünnilere karşı daha yumuşak bir dil kullanıyor. Muktada’nın Şiilikteki “birden geri gelen lider” motifine oynadığı düşünülüyor ama hep dışarıda olan bir liderin de ilgiyi üzerinde tutma ve grup içi disiplini sağlama konusunda zorlukları olabilir. Sadr grubu seçimde gösterdiği performansa ve yıllardır ABD ve Maliki güvenlik güçlerine karşı gösterdiği “dayanıklılığa” seçim sonrasındaki hükümet kurma sürecinde yaratıcılık ve esnekliği de ekleyebilirse bu durum onları şu ana kadar daha çok Kürtlerin üstlendiği kilit konuma yükseltebilir. Amerika’nın bir numaralı adamıyken şimdi de İran’ın adamı mı olan Ahmet Çelebi’de bu ittifakın küçük ama bazı durumlarda aldığı oyun çok ötesinde siyasi rol oynayabilecek bir üyesidir. Bazı Sünni adayların seçime katılmasını engelleme görevini İran’ın isteğiyle gerçekleştiren Çelebi’nin ittifakın Başbakan adayı olabileceği bile iddia ediliyor.

Sadr’ın yükselişi en az bir açıdan olumlu olarak görülebilir. Çünkü o ve grubu Kürtlerin başta Kerkük olmak üzere taleplerine genelde olumsuz bakmaktadır. Ancak, bu grubun Maliki ile arasındaki “nefret ilişkisi” düşünüldüğünde Maliki’yi “Kürtlerin kollarına itme” ihtimali de dikkate alınmalıdır. Uzun süre Kerkük ve benzeri konularda Kürtlerle gerilim yaşayan Maliki son aylarda muhtemelen seçim sonrası doğabilecek güç dengesini de dikkate alarak Kürtlerle ilişkilerini düzeltme yoluna girmişti.

SÜNNİLER

Yıllarca Amerika’ya karşı savaşan Sünniler şimdi ise Şii hakimiyetinde kendilerine “ekmek ve güvenlik” olmayacağından kaygıyla ABD’nin gitmesini istemeyebilir. Amerika da giderek Sünnileri Şiilere karşı bir denge unsuru olarak görmektedir. Sünniler askeri olarak yenildiler. Bununla yaşamayı öğrenebilecekler mi? Bu arada Sünniler orduya daha fazla eleman eleman vermek istiyorlar ama Şiiler bundan tedirgin oluyor. Sünnilere geçiş döneminde sayılarının biraz üstünde güç verilmesi belki işleri kolaylaştırabilirdi ama “biz kazandık, Sünniler bu durumu kabullensin” diyen Şiiler buna yanaşmıyor.

Sünniler Irak’ın Arap karakterini vurgulamak için Cumhurbşbakanı’nın Arap olması gerektiğini savunuyorlar. Şiiler ise bir Sünni’nin Cumhurbaşkanı olmasının makamın sadece sembolik önemi olmasına rağmen bu toplum tarafından rahatsızlıklarını dile getirdikleri bir “megafon” haline gelmesinden ve girişimlerine takoz olmasından endişeliler. Önümüzdeki dönemde Başkan yardımcılarının veto yetkisi olmayacak. Kürtlerin önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı’nın konumunun daha da zayıflayacağını düşünerek bu kez Meclis Başkanlığı’nı elde etmeye çalışma ihtimalleri bulunmaktadır.

KÜRTLER

Kürtler hükümeti kimin kuracağını belirleyecek kilit aktör (“kingmaker”) olabilecek mi? Hükümete girme karşılığında Kerkük gibi konularda ödün alabilirler mi? Kürtlerin Kerkük’teki 12 sandalyenin 8’ini alarak buradaki pozisyonlarını hem somut hem de psikolojik olarak güçlendirme hedeflerine ulaşmaları zor görünmektedir. Kürtlerin Kerkük’te oylarının bölünmesi nedeniyle 70 bin civarında oy kaybına uğradıkları belirtiliyor. Değişim hareketinin 10 civarında sandalye çıkarabilecekleri düşünülüyor. Değişim (Goran) bölgesel seçimlerdeki başarısından sonra beklentilerin bir parça gerisinde kalmış olsa bile artık Kürt siyasi haritasının kalıcı bir unsu olduğunu kanıtlamıştır. Joost Hiltermman’a göre Goran yerel seçimlerdeki başarısını yineleyemeyecek çünkü Kürtler bu partiye sempati duysalar ve yerel seçimlerde % 25 oy vermiş olsalar da, “Kürt davasını” koruma konusunda gevşek olabileceğinden, diğer partilere yanaşarak Kürt blokunu zayıflatabileceğinden endişe ediyorlar. Ama Goran’ın Kerkük’te Talabani’yi geride bırakması ciddi bir ihtimal olarak görülüyor.

Kürtlerle ilgili bir başka önemli soru da son dönemde ilki lehine bozulan Barzani-Talabani dengesinin restore edilip edilemeyeceğiydi. KDP’li yetkililer Kürt ittifakının 40-46 arasında milletvekili çıkaracağını ve bunların 26-22’sinin KDP’ye gideceğini hesaplıyorlar. Bu beklentilerin doğru çıkması durumda KDP’nin başat konumu güçlenecektir. Bu nedenle partisi içinde bazı unsurlar Talabani’nin artık geri gelmesini istemektedir. Muhtemelen Barzani de Bağdat’ta kalmasını.

Artık Irak siyasetinde daha çok aktör vardır bu da teorik ve küçük bir ihtimalle de olsa Kürtleri dışarıda bırakan bir hükümeti mümkün kılmaktadır. Sünnilerin geçen seçimden farklı olarak boykot etmemeleri ve Goran hareketinin ortaya çıkışı Kürtlerin toplam milletvekili sayısını azaltacaktır. Ancak Kürtlerin dışarıda kalması Türkiye açısından bakıldığında olumlu mudur? Bu soruya net bir cevap vermek kolay değildir. Hükümet dışında kalmaları Kürtlerin kendi bölgelerinin farklılığını kanıtlamak ve güçlendirmek için kullandıkları Bağdat’taki pazarlık güçlerini azaltacağı için olumlu olabilir. Ama öte yandan da kendilerini sistemden dışlanmış hissederlerse ayrılıkçı dinamikler ve istekleri güçlenebilir. Kürtlerin önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı’nın konumunun daha da zayıflayacağını düşünerek bu kez Meclis Başkanlığı’nı elde etmeye çalışma ihtimalleri de dile getirilmektedir. Seçim sonuçlarının yanında ve ötesinde General Odierno’nun 31 Ağustos’dan sonra da Kerkük’te asker bulundurmaya devam etmek istediği yönünde gelen haberleri dikkatle izlemek gerekmektedir. ABD’nin Kuzeye gelme niyeti var mıdır? Neden? Nasıl? Bu konuda Türkiye’nin fikri sorulacak mı? Yardımı istenecek mi? İzni alınacak mı? Önümüzdeki dönemde bu tür sorular ve ihtimallerin tekrar Türkiye’nin gündemine girmesi beklenebilir.

SONUÇ

Yorgun bir klişe ile ifade etmek gerekirse, seçimle beraber Irak siyasetinde kartlar tekrar dağıtılmaktadır. Tüm kusurlarına rağmen seçimde Iraklı seçmenler önemli bir sınav vermişlerdir. Irak siyasetinin normalleştiği, zenginleştiği ve belki de olgunlaşmaya başladığı ve ülkenin manşetlerde daha az yer aldığı bir döneme giriyor olabiliriz. Tom Ricks Irak’la ilgili esas olumsuz olayların daha yaşanmadığını iddia ediyor. Biz bu ihtimalin varlığını kabul etmekle beraber o kadar kötümser değiliz. Belli bir yanılma payı bırakarak denilebilir ki, Irak kimliğini vurgulayanlar güçlenmektedir. ABD’nin ülke üzerindeki etkisi ve ilgisinin giderek azalması daha yüksek ihtimal olmakla beraber tersi senaryoları tahayyül etmek de imkansız değildir.

Oyuncu sayısının ve türünün artması siyasi olasılıkları da daha çeşitli ve ilginç hale getirmektedir. Bundan sonra Iraklı siyasi elitlerin akılcılık ve yaratıcılık gibi meziyetlere ne kadar sahip oldukları test edilecektir. Bütün yaşananlardan sonra hala ve sadece “köşe kapmaca”, inat, ihtiras, şüphe ve nefret üzerine siyaset yapılırsa ülkenin tekrar o acı günlere dönmesi pekala mümkündür. Ama biz Iraklı politikacıların bu kadar kötü bir performans çizmelerini beklemiyoruz. Irak ders kitaplarındaki demokrasiler gibi olmasa da, fonda belki bombaların patlamaya devam ettiği ama kapalı kapılar ardında zorlu uzlaşmaların ağır aksak gerçekleştiği kendine has bir Orta Doğu demokrasisi haline gelmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder