9 Mart 2010 Salı

Ermeni Karar Tasarısı Üzerine Notlar, Yorumlar ve Öneriler

Ermeni Karar Tasarısı Üzerine Notlar, Yorumlar ve Öneriler - 8 Mart 2010

Şanlı Bahadır Koç - ajp1914@yahoo.com - 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Ermeni karar tasarısının Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nden geçmesinden sonra verilecek cevap Türkiye’nin “kolu bükülerek” yola getirilebilecek bir ülke olmadığını ve kendisine yapılan “yanlışların” en az aynı şekilde ve genelde fazlasıyla karşılığını bulacağını kanıtlamalıdır.

Cevap ayrıca gururumuzu tamir ve kolektif egomuzu tatmin etmeli, karşımızdaki aktörlerin daha ileri gitmesini ve bir daha bu yola tevessül etmelerini engellemeli ve aynı zamanda onları attıkları olumsuz adımları geri alarak telafi etmeye yönlendirecek şekilde olmalıdır.

Karar tasarısı ile ilgili Türkiye olarak bir caydırıcılık başarısızlığı yaşamış olabilir miyiz? Caydırıcılık bazen sanılanın aksine salt askeri değil, diplomasi dahil çok başka ortamda geçerliliği ve faydası olan bir kavramdır. Bu noktada parmakla kimseyi suçlama amacı gütmeden sadece anlamak için şu ihtimale dikkat çekmek gerekli olabilir: Acaba Türk yetkililer konu ile ilgili olarak Amerikan tarafı ile yaptıkları görüşmelerde tasarının geçmesi halinde Türkiye’nin ABD çıkarları aleyhine atacağı adımları yeterince berrak, güçlü, sık, zamanında ve dolayısıyla ikna edici şekilde belirtmemiş olabilirler mi?

Yuvarlak, zayıf, seyrek, vücut diliyle desteklenmeyen, geç gelen ve çelişkili uyarılar karşı tarafa tasarı geçse ve ABD Yönetimi bunu engellemek için yeterince çaba harcamasa dahi Ankara’nın atacağı adımların sınırlı ve dolayısıyla katlanılabilir ve göze alınabilir düzeyde kalacağını düşündürtmüş olabilir. “İlişkiler yara alır” türünden yuvarlak ifadelerle yetinilmiş ise bu karşı tarafı caydırmak için yetersiz kalmış olabilir. Daha net (“İncirlik’i kapatırız,”) kesin mühlet belirtilen (“hemen, anında”) değişik kanallarca arada çelişki olmadan tekrarlanan, kamuoyu önünde söylendiği için inandırıcılığı daha çok olan, zamanlaması geç olmayan ve dolayısıyla karşı tarafa düşünmek, tartmak ve doğru yönde harekete geçmek için zaman bırakan, doğru muhataplara iletilmiş uyarıların caydırıcılık etkisi daha fazladır.

Bu noktadan sonra vereceğimiz cevap güçlü, acıtıcı, hızlı ve inandırıcı olmalıdır ve TBMM’nin, medyası ve sivil toplum örgütleri ile Türk kamuoyunun ve Türk bürokrasisinin desteğinin arkasında olduğu hissettirilmelidir. Türkiye’nin “çekmecesinde” Komite’de tasarı kabul edildiği anda yürürlüğe hemen sokulacak adımlar sadece büyükelçiyi geri çekmenin ötesinde olmalıydı. Bu konuda gösterilecek ihmal, gecikme ve zayıflık karşı taraf(lar)ca anında not edilmektedir.

Vereceğimiz karşılığı dizayn ederken üzerinde kavramsal boyutta düşünmemiz, çalışmamız ve tartışmamız gereken meseleler, sorular ve değer tercihleri (trade-offs) arasında aşağıdakiler de yer alabilir:

- Bir tek alanda büyük çaplı bir karşılık vermek mi, yoksa bir çok alanda sınırlı tepki vermek mi?

- Bir kerede çok güçlü karşılık vermek mi, yoksa karşı taraf geri adım atmaz ise zamanla artan şiddette karşılıkları belli merhalelerle yürürlüğe koymak mı?

- Eğer zaman içinde artan şiddette adımlar atmayı seçersek, bu takvimi a) Amerikan yönetimine, b) kamuoyuna açıklamalı mı, açıklamamalı mı? İleride atacağımız adımları kamuoyuna açıklamanın ABD’yi zor duruma düşürme ihtimali ve “işin inada binme” riski olabilir.

- Karşı taraf hangi geri adımları atarsa bizim hangi adımlarımızı ne kadar geri atacağımızın önceden belirlenmesi.

- Vereceğimiz karşılığın bize de maliyeti olmasını göze almak mı, yoksa sadece bize bedeli olmayacağı belli adımları atmak mı? Genelde kendine de zarar gelmesini göze alarak verilen karşılıklar eğer sürdürülebilir olursa daha inandırıcı olabilir.

- Olur da muhataplarımız da gerilimi tırmandırma yolunu seçerlerse karşılık olarak atabileceğimiz adımların zihinsel etüdünün yapılması.

Vereceğimiz somut karşılık tasarıdan önce ve sonraki sözlü ifadelerimizin gerisinde kalırsa bu da diplomatik caydırıcılığımızı zayıflatır.

Vereceğimiz karşılık ayrıca üçüncü aktörlere de Türkiye ile gereksiz yere “bilek güreşine girmenin” olumsuz sonuçları olduğunu kanıtlamalıdır.

Verilecek karşılığın bazı durumlarda Türkiye’ye de bedeli olabileceğini şimdiden kabul etmeliyiz.

Zaman “soğukkanlı” görünme zamanı değildir. İtidal, ölçülülük ve soğukkanlılık dış politikanın genelde geçerliliği kanıtlanmış prensipleridir ama bunlar her durumda en “rasyonel” tercih değildirler. Bu kriz Türkiye’nin “delilikte metodik” (method in madness) olması gereken bir kriz olabilir. Çünkü Türkiye’ye hak etmediği, tahrik etmediği, gereksiz ve tarihi, gururu ve benliğiyle ilgili bir saldırı olmuştur. Gerilemekte olsa da hala tek süper güç olan ABD’ye karşı dik durulur ve ona geri adım attırılır ise, bu durum Türkiye’ye ciddi bir kendine güven, prestij ve inandırıcılık kazandırabilir. Aksi takdirde, bize yapılan rasyonelize edilmeye çalışılır ve sadece sembolik cevaplarla yetinirsek benzer saldırıları bir çok başka aktörden de görebiliriz. Zayıf olmak veya öyle görünmek her zaman yeni saldırıları davet eder.

ABD Türkiye’den çok daha güçlü bir devlet olabilir ama bu konuda kaybedecek daha çok şeyi olan ve dolayısıyla daha fazla mücadele etmeye ihtiyacı, hakkı ve gücü olan Türkiye’dir. Ama bu kadar kendisiyle ilgili bir konuda bile direnemez ve bize yapılan saldırılara karşılık veremezsek bu Türkiye’nin prestijine ve inandırıcılığına çok ciddi zarar verir.

* Sembolik değil ABD’nin hayatını zorlaştıran ve “canını yakan” somut ve güçlü karşılık vermek gerekmektedir. Verilecek karşılığın sözlü boyutta kalması ve sadece “orantılı” olması caydırıcılığımızı restore etmek için yeterli olmayabilir. Aşırı sakin, kontrollü ve kararsız bir görüntü kesinlikle verilmemelidir. Mantıklı ve rasyonel olmanın ölçülü ve orantılı tepki vermek gerektiği şeklindeki tuzağa düşmemek gerekir. Bu durumda rasyonellik abartılı ve orantısız tepki vermeyi gerektirir. Ancak bunun salt bir duygusal tepki olduğu görüntüsü vermek de yanlış olabilir. O zaman da Türkiye’nin bir sinir krizi geçirdiği ve bu geçince aklı başına geleceği düşünülebilir. Türkiye orantısız tepkisinin bu konuya verdiği önem, gücü, kendine güveni ve kendine zarar vermeye kalkanları ya da uyarılarını ciddiye almayanları cezalandırma yönündeki iradesinin sonucu olduğunu göstermelidir.

* Elçiyi çekmek, bazı temasları ertelemek gibi adımlar daha ciddi yaptırımların habercisi olduğu takdirde anlamlıdır ve tek başına Amerika’nın canını yakacak adımlar değildir.

Ayrıca bu hareketli dönemde elçinin orada kalmasının bazı faydaları olabileceği de düşünülebilir. Elçinin hangi şartlarda ve süre sonunda geri dönebileceğini şimdiden düşünmeliyiz. Yoksa bir iki küçük jest sonrasında birkaç hafta ya da ay içinde geri gönderilecekse – ki Başbakan’ın Nisan başındaki ziyareti gerçekleşecekse bu süre daha da az olabilir – bu adımın dikkat çekici, cezalandırıcı ya da caydırıcı etkisi çok sınırlı kalır.

* Yaşananlarda Beyaz Saray’ın, Ermeni ve Yahudi Lobilerinin, Ermenistan devletinin ve belki de İsrail devletinin rolü ve sorumluluğu vardır. Bu aktörlerin hepsi verilecek cevaptan gerekli şekilde nasibini almalıdır. Beyaz Saray Kongre’deki sürece müdahale etmeyerek ya da başka bir bakış açısına göre bunu çok geç, zayıf ve muğlak bir şekilde yaparak bir muhakeme hatası işlemiştir. Bunun bir bedeli olmalıdır. Bu bedel ve cezanın bir kısmı “iyi hal durumunda” geri çekilebilir olmalı ama bir kısmı da zihinlerde yer etmesi için kalıcı olmalıdır. Bir dahaki sefer soykırım konusunu tekrar Kongre gündemine getirmek isteyenler olduğunda –ki bu nerede ise kesindir- başta Beyaz Saray olmak üzere bir çok güçlü sesin, “aman, geçen denedik, bir şey kazanamadık hem de ciddi bir bedel ödedik, kalsın” demesini sağlayacak ciddiyette ve hafızalara yer edecek kadar güçlü ve kalıcı bir karşılık verilmelidir. ABD tüm gücüne rağmen gerileyen bir süper güçtür. Türkiye ise tüm zayıflıklarına ve iç karışıklığına rağmen yükselen bir bölgesel güç.

* İncirlik’teki Amerikan faaliyetlerine sınırlama getirmek, belli bir süreyle ya da süresiz olarak tamamen durdurmak ve üssü tamamen ve kalıcı olarak kapatmanın siyasi, askeri ve hukuki şartları etüd edilmelidir. Konuyla ilgili bizim önerimiz aşağıdaki gibidir: İncirlik’teki faaliyetleri basına haber vermeden ve şov yapmadan sadece Amerikalıların anlayacağı bir şekilde % 30 oranında yavaşlat (kalkıp inen uçak sayısı ve tipi, burada görevli ABD’li personel sayısı, görevleri vs hesaplanarak). Amerikalıların kulağına tasarı Temsilciler Meclisi genel kuruluna gelirse/gelince faaliyetlerin anında tamamen durdurulacağını, tasarının kabul edilmesi halinde ve/veya Başkan Obama tarafından “soykırım” ifadesi kullanılması halinde ise İncirlik’in tamamen ve kalıcı olarak kapatılacağını fısılda. Bir an önce bu yönde gerekli teknik, askeri ve hukuki etüdlerin hazırlanması direktifini ver.

* Bundan sonra ABD’den yapacağımız silah alımlarında komitelerde veya genel kurulda Türkiye aleyhine Ermeni tasarılarında oy kullanan milletvekili ve senatörlerin seçim bölgelerinde üretilen silahları alınmayacağını duyur.

* Karar tasarısının geçmesinde Ermenistan’ın da rolü olduğu düşünülürse bu aktörün canını yakacak adımlar da atılması gerekebilir. Ermenistan’ın mevcut ABD üzerinden Türkiye’yi zorlama tavrı sürerse protokollerin TBMM’den geri çekilmesi ve hatta belki de daha ileri bir adım olarak tam tersine hemen oylanması gibi adımlar düşünülebilir. Mevcut şartlarda protokollerin geçmeyeceği açık olduğuna göre bu da Ermenistan’ın içinde bulunduğu izolasyonu kırmasının başka bir bahara kalması anlamına gelecektir. Bunun yanında,

-Türkiye’deki Ermenistan vatandaşlarının yasal statülerinin daha sıkı izlenmesi,

-Ermenistan’ın Gürcistan üzerinden yaptığı ticareti engelleyecek, zorlaştıracak ya da en azından sınırlayacak adımların atılması,

-NATO gibi Türkiye’nin üye olduğu kurumlarda Ermenistan lehine olabilecek adımların engellenmesi,

- Azerbayacan ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerin geliştirilmesi için yeni ve ciddi bir hamle yapılması,

- Azerbaycan’ın Karabağ sorunu ile ilgili yüksek perdeden yapacağı açıklama ve eylemlerin koordinasyonu, ortak askeri eğitim ve tatbikatların arttırılması, Minsk grubu ile ilgili hoşnutsuzluğun daha sık ve güçlü şekilde dile getirilmesi gibi adımlar düşünülebilir.

* Türkiye içinde yaşanan iktidar-muhalefet ve sivil-asker mücadelesi ne kadar ciddi olursa olsun verilecek cevapların güçlü ve etkili olmasını engellememelidir. İktidar değişik nedenlerle ABD’ye duyduğu ihtiyacın Türkiye’nin çıkarlarını koruma konusunda kendisini zayıf ve gevşek hale getirmediğini kanıtlamalıdır. Eğer Hükümet ülke içinde attığı ve atmayı düşündüğü adımlarla ilgili olarak Washington’un desteğine ihtiyacı olduğunu düşünerek vereceği cevabı sınırlı ve zayıf tutarsa bu çok ciddi bir hata olur. Hatta burada akla “hata” kelimesinden öte kelimeler de gelmeye başlar. Öte yandan muhalefet, asker ve kamuoyu da, Hükümetin bu konuda atacağı her ciddi adımın arkasında olduklarını ve bunun iç siyasi bir konu değil milli bir mesele olduğu duygusunu Hükümete ve dış aktörlere bir an önce vermelidir. Bu arada belki başta Ahmet Davutoğlu olmak üzere hükümetin de Ermenistan açılımının kendisinin değilse bile içerik, şekil ve zamanlamasının sorunlu ve hatalı olduğunu –sadece kendilerine bile olsa- itiraf etmeleri gerekir. Son yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki, dış politikada iyimserlik tehlikeli, sürekli iyimserlik ölümcüldür.

Son olarak bazen artık geç olduğu düşünülse bile devlet kurumları, üniversiteler, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve başta ABD olmak üzere yurtdışındaki Türk derneklerinin konu ile ilgili lobi, propaganda ve kamu diplomasisi faaliyetlerine artan bir çaba ve dirençle devam etmeleri gerekir. Bu yönde çalışmalarda bir “argüman ve karşı argüman, kontak, üye, faaliyet ve performans” databankası kurulması ve bu yönde kapalı ve açık devre olarak wiki teknolojisi başta olmak üzere internet teknolojisinin yaratıcı ve kolektif şekilde kullanılması önemli olabilir. Başka şeylerin yanında, tarihi dönemle ilgili tezlerimizin yerel dillerde iyi yazılmış, kısa ve kolay tüketilebilir şekillerde broşürlere, köşe yazılarına ve editöre mektuplara yoğun şekilde yansıtılmasının kaybedildiği düşünülen kamuoyu savaşı üzerinde şaşırtıcı etkileri olabilir. Kararlılık ve mücadele, iyi organizasyon, yaratıcılık, birlik-beraberlik, güçlü liderlik her zaman başarılı olmaya yetmeyebilir ama bunlar olmazsa olumsuz sonuçlardan ancak şansımız nispetinde kurtulacağımız unutulmamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder